5 Temmuz 2017 Çarşamba

gris

ne kadar önemsersiniz bilmem.
işin aslına bakarsak hiç önemsemedim benim hakkımdaki görüşlerinizi.
beni nasıl gördüğünüz o kadar değersizdi ki benim için.
doğrum benim doğrumdu, yanlış ise bendim, bana aitti.
bedelini ben ödedim, sefasını ben çektim.
uzaktan uzağa söylemleriniz bir filmden farksızdı benim için.
izledim.
her bir saniyesini izledim.
öz eleştiri de yaptım yeri geldi.
ama film bittiğinde diğerlerinden farkı kalmadı ki?
bunu da siz anlamadınız bir türlü.
o rahat koltuktan kalktığımda ben hayatımı yaşadım.
kulağımda söylemlerinizle, kendi doğrularımla yaşadım.
bazen doğrum yanlış oldu.
ama o kadar pişman olmadım ki.
çünkü o planladığınız film benimdi.
o filmi ben yazıyordum, başrol bendim.
ama siz, size ait olmayan hayatı öyle güzel planladınız ki, hiçbir plan nasıl gerçek olmaz siz zahmet etmeden ben size gösterdim her bir saniyesini.

neden mi yazdım bunu?
bilmem, söylemek istedim.
bağırmak istedim yüzünüze.
anlayın, istedim.
beni öğrenin istedim,

çoğunuz sosyal medyada okuduklarınıza, gördüklerinize göre anlıyorsunuz ya birini.
anladığınızı zannediyorsunuz ya.
bunu da anlayın istedim.
size pek bir şey bırakmadım aslında.
ne var ne yok anlattım, anlatacağım da.
okursanız ne ala.
dedim ya pek de önemsem benim hakkımda düşündüklerinizi.

her neyse, devam edeyim.
birine değer vermeyi ne zaman öğreneceksiniz?
bilmem, ya ben fazlayım ya siz eksiksiniz?
nerede bunun ortak noktası?
dinliyorum.
her birinizi dinliyorum.
ve bilmiyorsunuz ama her birinizin başka bir yanını çok seviyorum.
abartalım biraz:
her birinize aşığım aslında.
bakın sizin gibi konuştum etkilendiniz mi?
olmayan duyguları var gibi yazdım.
bir altını işler gibi ruhunuza işledim mi bakırı?
nasıl hisettirdi,sevdiniz mi yalan dünyayı?

konuma döneyim.
yalan yok,
her birinizin apayrı noktalarını 'seviyorum'.
ve tam olduğunuzda her birinizden nefret ediyorum.
alamıyorum sizi içime.
almamalıyım belki de.

neden mi?
-çok sordum kendime zorlanmayacağım anlatırken-

seviyorum çünkü,
sevmeye düşkünüm.
sevilmeye düşkünüm.
altın olmayı beklerken bakır olmanın hüznüne düşkünüm.
altın olabilmeyi umut etmeye düşkünüm.
size düşkünüm.

sonra mı?
kısa yalanlara düşkünüm.
seraptan farksız gerçeklere aşığım.
onların verdiği minik mutluluklara bağımlıyım.
bir bağımlı gibi, ben de size bağımlıyım.
ne trajedi.
ne büyük dram.
sevdin mi senaryoyu?
var mı beğenmediğin kısmı?
eleştir yine.

nefret ediyorum çünkü;
böyle büyümedim ben.
gerçek olanın yalan olabilmesi beni hep ürküttü.
prens vardı.
canavar vardı.
cadı vardı.
iyiler vardı.
griler olmadı ki hiç.
ya beyazdı ya siyah.
ne ara gri oldu herkes?
ben nasıl gri olacaktım?
çok savaştım.
ve sanırım yanlışı doğruya, sevgiyi nefrete kata kata eşi benzeri olmayan bir gri oldum.
her neyse.
nefret ediyorum çünkü,
ben değiştim.
sizi değiştirmem gerekirken ben kendimi değiştirdim.
duygulara berrak bakan ben, duyguları hazır gıdadan farksız görmeyi öğrendim.
seni seviyorum kelimesine, eşi benzeri olmayan bir anlam katan ben, size seni seviyorum diyebilecek hale geldim.

nefret ediyorum çünkü,
bunları yazarken bile yalandan kendimi bunlara inandırdığımı biliyorum.
size benzeyemiyorum.
sizin gibi olamıyorum.
böyle hayal etmedim ben.
insanlığa bu misyonu eklemedim.
insan olmak diyince aklıma siz gelmediniz.
ben de gelmedim işin açıkçası.
insan üst canlıydı, ben olabilmeye çalışıyordum.
sonra öğrendim ki insan olabilmek için çabalamaya gerek yokmuş.
çünkü insan diye bir şey yokmuş.
yalan söyleyen, 2 ayaklı memeliye insan deniyormuş bu cümbüşte.


ben yanıldım.
ben yanılmayı da sevdim işin en kötüsü.
yanıla yanıla doğru bulurum dedim.
diyorum da hala.
e öyle değil miydi masallar?
inanır mısın bilmem.
ama hala masalımı bekliyorum.
iflah olmaz bir şekilde hem de.
bunların hepsi beni hazırlıyor belki de?
ya iyisine ya da en kötüsüne.

komiktir ki, gri olan ben.
hala siyaha ya da beyaza hazırlandığımı düşünüyorum.

komiktir ki, 
seraptan farksız bir gerçek olduğunu bile bile bekliyorum.

dedim ya severim ben.