9 Ağustos 2016 Salı

yeşilçam'dan high school musical'a

Derler de inanmazdım.
Bunlar hep Amerikanın oyunları diye.
Öyleymiş cidden.

Lise dramalarını, komedilerini alalım ele.
Her geçen sene o kültüre dönüyoruz.
Hele ki gittiğiniz lise yabancı uyrukluysa hiç önemi yok hangi dilde eğitim aldığınızın baya drama queenler, vay efendim çılgın partiler falan filan.

Nerden mi esti?

Dedim madem lise bitti hali hazırda bi lise komedisi izleyeyim de keyifleneyim.
Eskiden gülerdim tiplemelere, artık gülemiyorum da.
Çünkü yaşayan örnekleri var.
Komediden çok kara mizaha döndü benim için.

Mesela,
Herkesin bittiği havalı kız.
Canlandı di mi kafanda?
Canlanmaz olur mu? Hatta direk aklına birini getirdi.
Arkası önü kesilmeyen parti fotoğrafları, sevgilisiyle sadece kendisinin görmesi gereken fotoğrafları kamuya açmalar.
Bir de olmazsa olmaz #hashtaglar.
Mizahtı bunlar eskiden, ciddiye alınmasın diyelerdi.
Ne oldu anlamıyorum ki.

Bir de başı dertten kurtulmayan, güzel olmadığı düşünülen, değişik kız.
O da var illa sizin lisede biliyorum.
Toplumdan kendini dışlayan, rahat bırakın beni müzik dinlemem lazım tripleri, arkası kesilmeyen tumblr postları vesaire vesaire.
Bir de film ya aksiyon olucak illa.
O kızımız okulun en favori çocuğuna aşık olmaz mı?
Sonra bildiğiniz, aşk serüvenleri.
 Gerçekte vardır ya da yoktur bilemem. E sonuçta aşk bu. Ne zaman, kiminle olacağına o karar verir orası ayrı.
Ama öylesine etki bırakıyor ki,  gerçek hayat kahramanımız aşık olmayacağı varsa da aşık oluyor.
Dayatma çünkü, nasıl güzel olan kızımız instagramın bi numaralı kullanıcısı olacaksa o kız da illa platonik olmak ZO RUN DA!

Kısaca gülmek için açtığım filmde dram yaşadım a dostlar.
Hayattan kesit izlettiler adeta.
Yavaş yürüyen havalı kız grubu.
Onlara özenen nispeten daha az havalı kız grubu.
Herkese özenen, kendini unutan kız grubu.

Napıyosunuz?

Ne gerek var kategorileşmeye.
Bırakın film kalsın film.
Bizde durum komedisi diye izleyelim yahu!

Ya ben dinozorum, yanlış vakitte gözlerimi açtım.
Ya da siz uzay çağının ötesinde doğdunuz.

Ortada buluşalım.

Siz azcık geri ben azcık ileri derken ayarı tutturmalıyız bence.


Yoksa sonu reyting alamadığı için kaldırılan diziye dönecek haberiniz olsun.





3 Ağustos 2016 Çarşamba

divandan bozma, modernden çakma bir hicviye

Yazacaklarım belki sektörde olmamamdan ya da dünya düzeniyle tanışmamamdan.
Ama dışarıdan nasıl gözüküyor naçizane özetlerim belki.
Üzerine alınması gereken varsa bir güzel alınabilir.
Lakin bildiğiniz gibi sözüm meclisten dışarı orası ayrı.

Gelin görün ki öğrenciyim, ama insanım insan yahu!
Evet meslek hayatım yok, ağız kokusu da çekmedim, hatta içinizden bazılarınız ‘ya sen ne anlarsın?’ da diyebilir. Saygım var elbet.
Ama aslında çok anlarım.
Çünkü bunca yıldır müşteriyim.

Hem de hemen hemen her sektörde müşteri geçmişim var.

Hadi bakalım eteğimdeki taşları teker teker döküyorum o zaman.
İşini aşkla yapan herkesi dışında tutarak başlıyorum methiyelerime.

Eğitim:
Öğrenciyim ya en güzel yerden başlayayım dedim.
Sevin öğrenciyi, çocuğum gibi seviyorum olayını bırakalım bir tarafa.
Dürüst olalım birbirimize,  hiç kimse sevemez öyle.
Ama birinin çocuğunu nasıl severseniz sevin öyle.
7sinden 70ine hangi yaşta olursak olalım hissediyoruz çünkü  bakıştan, davranıştan, fark etmeseniz bile en ufak mimikten.
E tabi herkesle elektriğiniz tutmaz. Size de hak veriyorum. Çünkü ailesinde öğretmen olan bir eleştirmenim.
Amma velakin saygı duyabilirsiniz.
Unutmayın saygı yaşla, mevki ile değil, davranışla kendini belli eder.
Mesela özel sektörde para veriyorlar diye duymayın saygı, çünkü ne yazarkasayız ne de bankamatik. İnsanız insan yahu!

Sağlık:
İleride hekim olmak istediğimden bu konuda söyleyeceklerimi bir güzel yalayıp yutabilirim.
Yıllar sonraki ben de yaparsam bu diyeceklerimi çıkarın okuyun da kendime geleyim.
Neyse bırakalım ilerideki beni günümüze dönelim.

Bir insan neden hastaneye gider?
1-Hastadır.
2- Yakını hastadır.

Şimdi ‘hasta, hastalık’ kelimesi hanginizin aklına çiçek, böcek getirdi?
Başlı başına zaten psikolojik olarak kötü çağrışımlar yapan bir kelime.
E canım sağlıkçılar, karşınızdaki insan zaten mutsuz.
Allah’ın adını verdim ne bu afra tafra.
Madem insan sevmiyorsun, kim dedi sana sağlık sektörünü seç diye.
Bak gül gibi mühendis olsaydın ya?
Makineler, civatalar, betonlar derken geçinip giderdin.
Ay pardon hazır meslek di mi sağlıkçı olmak, sen de haklısın.
Ama kabahati 60 yaşına gelen, şeker sonuçlarını sana göstermek için gelen Ahmet Amca’da, ceremesini de o çekmeli ama di mi?
Sen güneş, hastalarda gezegenler di mi?
Her şey etrafında dönüyor di mi?
10 yıl okudun di mi?
Bunca yıl okudun ama bunun asıl gayesi şifa dağıtmak için değil afra tafra yapmak içindi, sen de haklısın tabi.

Ve tüm diğer sektörler:
Burayı genelliyorum çünkü ne bir fabrikada bulundum, ne de maden ocağına indim ne de tarladan domates kopardım.
Bilmediğim konuda öyle müşteri gibi atıp tutamam ama, insani olmayan çalışma koşullarına da değinmeden geçemem.

Bak patron,
Sen lidersin ama sahipleri değilsin bunu unutma.
Karşındaki de insan, sen de insansın.
Daha fazla kar elde etmeliyim diye lider olduğunu unutma.
Gün be gün hem şirketi hem de her bir çalışanını iyi etmek asıl vazifen.
Zor orası ayrı, ama kim dedi sana kolay olduğunu.
Hem dağına göre kar verir.
Ama diyorsan ikisini birden yapamam, alttan yapabileceklerin önünü aç önünü.


Ben daha çok yazarım, yazarım da okunur mu, okunduysa kale alınır mı orasını bilemem.
Ama ben yazarım.


E diyorsan ‘ne şişirdin be kardeş’.
Özetle; hizmet eden de hizmet edilen de insan be insan!