22 Mart 2018 Perşembe

Aşkı ben size anlatamam.
Hissederim elbet ama tanımlayamam.
Hoş bunca yazı, edebiyatın kaynağı yüce aşk!
Sanatla süslenmiş mübalağa göbek adı olmuş yüce aşk!

Anlatabildiğini sandığın ama noktayı cümleye değil, yitip giden kelime yığınlarına koyduğun yüce aşk!
Aşk sevmez acıyı, burnunun direğini sızlatan kokuşmuş sanatı.
Aşkı özü etmiş insan bak ne de güzel anlatıyor alameti kıyameti:

Gözlerinin kahvesinden koy ömrüme kırk yıl sen kalayım!
-Cemal Süreya

Evet,
kıyamet,
girdap.

Neden mi?

Aşka aşık olmak diye bir olay var ki evlerden ırak.
Öyle acı çeker ki bu insanlar mecnun görse leylasını aramaktan vazgeçer.
Aşk sevmez acıyı, gözü yaşlı ağlıyorum işte diye bağırmayı.
Bir buruk yürek, sessiz mühürlü dudaklar kalır aşktan geriye.
Ekmek bassan ıslanmayacak duygularıyla bağırıyorsa biri aşığım diye, kırıntısı kalmamış duyguların ardından.
Kaç kurtul bu insandan.
Özellikle sensen bu insan kaç kurtar kendini usulca bu bataklıktan.
Sen hiç gördün mü yitip giden sevgilinin ardından bağıran Nazım, Edip, Cemal, Tomris?
Burukluk ebedi.
Sevgi baki.

Aşkın en sağlam tuğlası merhamet.
Tuğlanın üzerine çekilen bunca sıva onca boya boşuna değil ya usta!
Merhamet dipte.
En içte.
Yok öyle sahnede.
Sahneye alıyorsan merhameti, balyozu almışssın eline yıkıyorsun duvarları.
Elinde kalmış tuğla kırıntıları.

Evsiz kaldım eyvah.
Ah ne berbatmış su tuğlalar.
Tuğlalar parçalanıverdi bi anda.
Ben dokunmadım ki onlara.
Ben size aşık oldum siz beni evsiz bıraktınız.
Ah tuğlalar
Vah tuğlalar.

Bana düşmez.
Beni ilgilendirmez.
Lakin kaleminizin kağıda bıraktığı nokta kadarsaygınız varsa kendinize nazımın pirayeye, cemalin tomrise duyduğu o kutsal hisse de bi zahmet  musallat olmayın.

Tuğlalar hakkında yazın, aşkı bırakın.

Saygılarımla.