23 Şubat 2017 Perşembe

yolculuk

size hiç oldu mu bilmiyorum.
yaşadınız mı en ufak bir fikrim yok.
ama bu sefer yazmak için nedenim de yok salt yazma isteği.
sanki yazınca bir hikaye var gerçekleşmeyi bekliyor gibi.
sanki yazınca mutlu son olucakmış gibi.
sanki yazınca...

düşünmek kadar yazmak da delirtiyor insanı yalan yok.
benimki de laf
hangi yazının temelinde düşünmek yatmıyor ki.

hep insanları genellerim ben, genellemek huzur verir çünkü.
herkesin iyi olması da güvenilirdir.
sanılanın aksine herkesin kötü olması da.

tedbirini alırsın çünkü.
karşındakini fark edersin.
tabiri caizse gardını alırsın.

ama ya iyi gözüken kötüler.
içi kapkaranlık olan dışı bembeyaz olan insanlara napabilirsin?
ya da içini başkalarına açmayanlara.

kendisi de bilmez ki içinin ne kadar kötü olduğunu.
her insan kendine göre çok iyidir çünkü.
karşısındakidir kötü olan.
ya da kötü yoktur hayat zorunda bırakmıştır onu.
kim ayna tutar ki içine?

öyle insanlar var ki keşke genellemere bağlı kalsak diye düşünüp dururum.

hoş yazmak için sebebim yok demiştim,

yalan söyler insan.
her zaman söyler.
mutluyum derken de.
mutsuz hissetmek istediğinde de.

değişiktir insan.
keşke genellemeye bağlı kalsa.
bu son ve ilk yazım insan hakkında gerçek düşündüklerimi yazdığım.
hep yalan söylerim çünkü kendime.
hayaller güzel derken bahsettiğim şey buydu.
ama artık bugün soğuk ve somut gerçekliğin günü sanırım.
bana ait olmayan bir bedeni anlatıyorum.
sadece gerçeği.

her gün yüzden fazla insanla yolculuk ediyorum.
her gün binden fazla sima görüyorum.
bazılarını isteyerek inceliyorum.
ne yaşadı diye düşünüyorum içimden.
ne yaşadı da böyle?

bazıları da istemeden ben burdayım diye bağırıyor.
minicik bir göz teması kuruyorum her gün.
kim bilir birine iyi gelirim belki.
gerçekliği bırakıp minik hayaller kurar belki.
kim bilir?

çocuğunu sımsıkı tutan anneler görüyorum.
sırf düşmesin diye kolunu sıkarken canını acıtan anneler.
nasıl da kıymetli kim bilir?
nasıl da değerli.
ne zorluklarla doğurdu.
hayatında yarım kalan neyi ona adadı, kim bilir?

öksürmekten ciğerleri solan teyzeler/amcalar görüyorum.
her öksürdüklerinde ciğerlerimde hissediyorum acısını.
her öksürdüklerinde utanıyorlar, rahatsızlık vermiyim diye.
bakışlarında görüyorum utancı.
kim bilir neden öksürüyor öyle?
belki parası yok yakamıyor doğalgazı, belki de ailesinden ona tek kalan şey bu hastalık.
diyorum ya kim bilir.

alkol kokan insanlar görüyorum.
kokluyorum.
iğrenmiyorum.
şaşırıyorum.
ne yaşadın demek istiyorum.
kim üzdü seni diye uzun uzadıya konuşmak istiyorum.
 ama ne haddime diye bakmıyorum bile yüzüne.
biliyorum şayet bakarsam tutamam kendimi.
konuşmasam da bakışlarımla sorarım neden diye.
gerek yok.
gerçi açıklayabilecek bilinci var mı, kim bilir?

hayalleri uğruna yola çıkanlarla, yola çıkıyorum her gün.
belki de ailesinin umudu olan ışıklarla aydınlatıyorum her sabahımı.

hayatını bir ideolojiye adayanlarla da paylaşıyorum bazen yolumu.
çekiniyorum onlardan.
o kadar unutmuşlar ki gerçeği.
kurdukları hayaller de onları mutlu etmiyor biliyorum.
nereden mi biliyorum.
yüzlercesini inceledim.
onların haberi yok ama bana anlattılar.
yüzündeki çizgiler, göz altları benimle konuştular.
hayallerinde başkalarını mutlu ediyorlar, düşünmüyorlar kendilerini.
biliyorum.

aşıklar görüyorum.
umut var diye bağırıyorlar sessizce.
yaşayın ulan diyor bakışları.
birbirlerine bakarken 'yeneriz her zorluğu' diyorlar.
umarım yenerler.
umarım soğuk gerçek dondurmaz sıcacık kalplerini.
ve bazen alev alıyor kalpleri.
bizi de ısıtıyor.
alevi söndürmek için ayaklanıyor diğer yolcular.
görmemişler ki hayatlarında.
sevilmemişler ki hiç.
alev alev yanıp kül olmamışlar.
zarar verir diye korkuyorlar.
bilmiyorlar ki onların alevi kendileri hariç kimseye zarar vermez.

işine giden bir sürü insan görüyorum.
neden bu kadar mutsuzlar diye düşünmeden yapamıyorum.
neden?
dertleri ne acaba diye inceliyorum suratlarını.
hepsinin derdi öylesine farklı ki.
o kadar gizli ki.
anlayamıyorum.
sonunda sistemi suçluyorum.
herkes gibi suçu sisteme atıyorum.

ama bir o kadar da kötü insanlar görüyorum.
kötü olmalarını bi sebebe bağlayamıyorum.
kendi iyiliği dışında hiç mi düşünmez insan başkasını.
başkasını düşünmeyi bırak, nasıl ister insan sebebi dahi olmadan birini üzmeyi?

sebebi olan insanları her ne kadar onaylamasam da anlarım belki.
yaşamadan bilemezsin çünkü.

yolumu paylaştığım herkesi anlıyorum.
sebebi olmayan kötüler dışında.
elimde olsa yolumu bile paylaşmam.
ama bazen elinde olmuyor her şey.
--------------------------------------------
gerçeği söyleyeceğimi söylemiştim ya size.
ne biliyor musun gerçek?
insanın bi yerde kalmıyor hayvandan farkı.
bildiğim bu.
gerçek bu.
---------------------------------------------
süsleyerek anlam yüklersen gerçeğe benim gibi görüyorsun.
ama amacın sade gerçekse;

eğitilebilen hayvanlarız hepimiz.
elindekinin hep daha fazlasını isteyen hayvanlar.
diğerlerini açlığa terk edebilecek kadar vicdansız hayvanlar.
aslında en sonunda kendini düşünen insanlar.

eğitilen dedim ya.
bu yüzden fark ediyoruz kendine bir şey katanı.
kendini eğiteni.

kendine bir şey katmayanlar da malum: düşünebilen ama düşünmeyi unutan hayvanlar.
kimse koyun benzetmesine alınmasın.
koyun da düşünmez sen de.
koyun da doğurur sen de.
bana koyunla olan farkını anlat.
anlat ki ben de anlayayım seni.
(nasıl da aklına ideoloji benzetmesi geldi ama.
ah bir bilsen alakası olmaz.
diyorum ya yolumu paylaşıyorum ben herkesle.)
------------------------------------------------

*anlattıklarımın ikisi de gerçek.
hangisine göre yaşayacağın sana kalıyor.
bakmakla, görmek her zaman çok başka oluyor.

Kulağınızın pası silinsin, dinlemek isteyenler için koyuyorum: Mehmet Güreli - Kimse Bilmez 

18 Şubat 2017 Cumartesi

düşler durağından.

bazı anlar var hayatımızda.
belki 1 dk belki 2 saat belki hafta belki de bir ömür.
bizi değiştiren derinden etkileyen.
süresinin önemi olmaksızın bize dokunan.

belki kafamızda kurdukça kıymeti artan belki de kıymeti zaten çok fazla olan.

kader ya da tesadüf sen nasıl uygun görürsen.

ne dersen.

yaşadıkça değiştiğimiz, saplandığımız anılar.
anı demek doğru olur mu pek de bilemiyorum açıkçası.
şayet kafamın içinde yaşamaya devam ediyorsam geçmiş zaman uygun olur mu?
şimdiki zaman mı kullanmalı?
türkçe bile tıkanıyor bazen.
türkçe bile susmayı tercih ediyor.

derler ya ademin elmaya olan tutkusu yasak olmasından süregelir.
doğru diyorlar.

olmadığını, olmayacağını bildiğimiz yerlerde, bilmediğimiz duyguları bekliyoruz.
gelmeyeceğini anladığımızda bi' daha uğramamak üzere ayrılıyoruz o duraktan.
peki ne zaman anlıyoruz gelmeyeceğini?
geç mi kalıyoruz?
geç kalmak da iyidir aslında.
beklerken yazılmaz mı tüm şarkılar, şiirler.
diğer bekleyenlere hediye,ışık olsun diye.
dinlemez misin şarkıları, okumaz mısın kitapları en yalnız kaldığında?
iki olmayı, yoldaş olmayı sever insanoğlu.
adem de sever.
havva da.

ama bazı hayaller daha güzeldir.
bilir bunu insanoğlu.
gerçekleşmeyeceğini bilerek bekler bazen.
beklemek güzeldir:
daha iyi anlarsın okuduğunu, dinlediğin müzik duraktaki rüzgarın esintisini hatırlatır bi anda.
çünkü bestecinin de ilham kaynağıdır o rüzgar.
tanırsın bekleyeni/beklemiş olanı.
(tanıdık bir esinti)
(tanıdık bir esinti 2)

çünkü düşler, ucu bucağı gözükmeyen bir kuyudur.
bu yüzdendir kafandakiyle gerçeğin uymaması.
gerçek biter ya düşler?
bu yüzden değil midir hayal kırıklıkları?

kafandakini anımsatan her şey hediye gibi gelir sana
şarkıların böylesine sevilmesinin, romanların bu kadar tutulmasının başka bir nedeni var mıdır?

gerçekler bu kadar anlamsız ve zorken  en güzel kaçış hayaller değil midir zaten?
yediğin yemek bile hayalinde daha güzel tat vermez mi damağına?
hayalin beden bulması sana ve zihnine muhtaçtır.
sever insanoğlu 'tanrıcılık' oynamayı.
ama somut ve soğuk gerçeğin hep bir bedeni yok mudur?
sensiz de senle de aynıdır.
gerçeklerin acı, hayallerinse bir o kadar tatlı olma nedeni budur aslında.

yazarken betimlediğin ile gerçekteki ne zaman aynı olur ki?
o zaman yazmanın kalır mı değeri ?

belki de ferhatın şirine olan aşkı yazı olarak güzeldir.
hiç bilir misin ferhatın hayatını?
bilir misin ferhatın gerçeğini?
güzeldir ama ferhatın düşleri.
güzeldir ama şirinin hayalleri.



15 Şubat 2017 Çarşamba

valentine?

15inden 14üne selam olsun.

'Ne gündü be' diyenler varsa aranızda, sefanız olsun.
Biz mi ne yaptık?
15'ini bekledik.
bekledik derken merak etmeyin zaman su gibi geçti, acı falan da çekmedik.
ama bu süre zarfında ekstradan kapitalizme uyum sağlamak için, çilekli çikolata aldım 'kendime'.
romantik komedi izledim.
bolca resim likeladım, bolca çift fotoğrafı gördüm.
müzik dinledim.
hayal kurmadım desem yalan söylerim.
güzel hayaller kurdum.

zaten sevgi de, aşk da hayallerden oluşmuyor mu?
beklentilerden, heveslerden, kursakta kalmış isteklerden, senden benden oluşmuyor mu?
sevdayı sevda yapan ne ki zaten?

ama ben bunları bırakıp bambaşka bir noktaya değinmek istiyorum.
uzun ilişkisi olmuş veya olan herkesi canıgönülden tebrik ediyorum.
size her gün 14 şubat olsun canlarım.

neden mi?

ben kendi sorumluluğumu bile zor alıyorken,2 kişi tam bir hayal.
ben kendimi bazen zor çekiyorken, başkasının beni çekmesini beklemek tam bir düş.
ben düşüncelerimi yönetemezken, beni birinin yönetmesine izin vermek tam bir serap.
...

listemi böyle uzatırım ben.
belki ben detaylara fazla takılıyorum. 
ama detaylar bütünü oluşturmaz mı?
ah o detaylar.

her neyse.

yalnızlığın tadını çıkarmak da lazım
yalan yok.
14 şubatı sonuna kadar hak ediyor tüm çiftler.
1 günü kıskanıyoruz ama 364 günü görmezden geliyoruz.
ah insanoğlu hep kendinde olmayanı düşler zaten.

yalnızlığınızın tadını bilin.
hayatın ne çıkaracağını kimse bilmez o zamana kadar bundan utanmayın, gurur duyun.
sana benzesin diye birileri uğraşmaktansa gururlu yalnızlar olun.

kadehlerimizi 15 şubat'a ve yalnızlara kaldırıyorum!



10 Şubat 2017 Cuma

-köşede bekleyen tüm yapbozlara-

dedim ya yapboz parçaları gibiyiz.
ortada bir bütün.
her bir parça apayrı.
bağımsız.

tek kişi olamama sebebimiz bu yüzden belki de.
ya da tek kişiye ait olamama.
merak etmeyin, 'bilmem' diye kaçmıyorum bu kez.
-bu yazı hem benim hem de sizin yüzleşmeniz olsun.
hoş siz görebilecek misiniz bilmiyorum.-

klavyede bastığım her tuş, yazılan her harf diğerini tetikliyor.
ellerim de ben de bilmiyoruz ne yazdığımızı, ne çıkacağını.
kusura bakmayın kafam pek dalgın şu sıralar. yazılarım da öyle.

konudan sapmamalıyım.
yapboz diyordum.
hangimiz aynı hissediyor her yerde, hangimizin ruhuna tek şey yeterli olabiliyor?
eğer tatminse sizin ruhunuz, bilemem.
ama ben bir yapbozum.
sizi de kendime benzetiyorum, aldırmayın.
insanlar yalnız kalmayı sevmez, benzer olmak hoşuna gider.
benimki de o hesap.
fark etmediniz mi her yazımda sizden parçalardan bahsediyorum ki yalnız kalmayayım.
oysa hepinizi nerden bilebilirim?

evet konumdan çıkmamak üzere giriş yapıyorum bu sefer.

4 parçalık yapbozlar basittir, neyi nereye koyacağını anlarsın.
onu anladıktan sonra onluğu denersin, baktın oluyor yüzlük, binlik, on binlik derken sınırlarını zorlarsın ve küçük mutluluklar için hep dörtlüğü hatırlarsın.
ilk başardığın an getirmiştir seni on binliklere, yalan mı?
biz de öyleyiz işte.
kimimiz 4 parça olan yapbozlardan.
haddime değil ne aşağılaması, keşke öyle olabilsem derim hep.
basit olan mutluluktur, yapılması gereken bellidir.
ama fazla olan zordur.
zoru başarmak güzeldir yalan değil, ama kim pes etmez ki?

mesela;
4 parça olan yapboz çok parçalanmamıştır.
şanslı olduğu için binlik yapılmamıştır.
yoksa nesi zordur dört parçayı bin kere bölmenin?
yapboz da mutludur yapbozu yapan da.
ah ama binlikler.
yapanı da çıldırtır yapbozu da.
zordur.
ekip işidir binlik yapboz.
uyum işidir.
tek kişiye, tek ortama hitap etmez.
aynı yerdedir ama gün be gün değişir.
ya eksilir, ya katlanır.

herkese hitap etmez, herkesi sevindirmez.
yanlış başlarsan en başında, sonunu göremezsin.
hamlelerini atarken neyi nasıl yapmalıyım diye sorgulatır.
yeri gelir eksik olan parçayı sana 1 gün aratır.
bulduğundan emin olmadan denediğinde uyumuyla seni şaşırtır.
emektir yapboz.

bıkmadan sevmektir.

çoğu kez köşede kutusunda bekler binlik yapboz.
o orada bekler.
yapabileceğine inancı olan açar kutuyu.
kimi 5-6 hamleden sonra pes eder, kutuyu ait olduğu köşeye bırakır.
kimi günlerini ayırır, tamamlanan yapbozu çerçevelettirir.
kutusu çöpte, şahaseri duvarda.

tek suçlu yapbozu yapan değildir elbet.
yapboz da bazılarını fazla zorlar, bazılarını kabullenir.
uyum işidir binlik yapboz.
zordur ama güzeldir.
sen onu, o seni seçer.
olmuyorsa kutusunda bekler, oluyorsa devam der.

en az bizim kadar değişiktir yapboz.

8 Şubat 2017 Çarşamba

bilen bilir.
şu güne kadar hep aynı cümleyi kullandım.
vurguladım.
''tanıyın''
''yaşayın''

korkmadan herkesi, her şeyi yaşa.
ne kadar doğruydu ne kadar yanlış.
bilmem.

doğrusu da sanaydı, yanlışı da.
veya bana.

nitekim tanıdım.
bazılarının yüz çizgilerini de ezberledim, doğrudur.
ruhunu merak ettim, liğme liğme ettim.
elimde ne mi kaldı?
bilmem.

çevremdekilere de yaptığım bir haltmış gibi sen de tanı dedim.
''herkesi'' tanı.
ne kaybedersin?
bilmem.

öyle farklı dünyalara girdim ki, bazılarından çıkamadım/çıkmak istemedim.
ve öyle dünyalara kafamı uzattım, ayaklarım eşiği geçmeden kapıyı kapattım.
ne mi kazandım?
bilmem.

yeri geldi bin parça oldum.
yeri geldi her şeyi sorgulattı girdiğim dünyalar.
yeri geldi umut var dedim hoş zaten bu çok kısa sürdü.
hala düşünürüm sonumuz yakın diye.

düşünmek demişken,
eline bir şey geçmeyeceğini bildiğin halde düşünen canlı mı insan?
hayvan olmak en iyisi değil mi o zaman?
hani der ya otoriteler: 'insanla hayvan arasındaki tek fark insanların düşünen canlılar olmasıdır.'
kim bu otoriteler?
ben de düşünmüyorum.
düşünmemeyi de düşünüyor olabilirim sahi.
paydos.
vazgeçtim mevzu derinleşiyor.
sevmem felsefeyi.

ne diyordum ben?

hatırladım.

önyargıları bırak kenara, tanı.
eline ne mi geçer?
EUREKA EUREKA!
çaktırma zaman kazandım az önce.

sen olursun sen.
tamamlanırsın.
diyorsundur bu da taktı arafa, yarım kalmaya.
bırak ben takayım da sen yarım kalma aman.

herkesten alınacak parçalar var.
yapboz misali, uygun olanları yerleştir ruhuna.
tablo ne mi çıkar ben bilmem.

iddiam olmadı ki zaten.