12 Kasım 2017 Pazar

*selam olsun!

Gün geliyor en değişmez olan değişiyor.

Zaman öyle bir işliyor ki sen ne dersen tersini yapmak için kurgulanmış gibi
Ve sen sadece izliyorsun olanı biteni.
Bazen dudaklarının uçları kıvrılıyor semaya, bazen de toprağa.
Gökyüzünü hep sevmişimdir zaten, bilirsiniz.
Gözlerim de gökyüzüne bakardı hep, dudaklarımın aksine.
Gözlerimi kıskanmaya başladı dudaklarım şu sıralar, şaşkınım.

Dedim ya en değişmez olan bile değişiyor.

Size burada anlatmayacağım değişimi.
Olumlamalar da yapmayacağım.
Madem kötü anlarımda acımı döktüm buraya, madem kalbi kırıklara ulaştım yazdığım andan bu yana.
Kalbi kırıklara umut, gökyüzüne arkadaş olanlara selam vermeye geldim.

Hayatın hep zirveler ve etekler olduğuna inandım. Ne kadar zirveye çıkarsan o kadar eteklerde yaşaman gerekirdi bir süre, zihnimde.
Korktum.
Zirveden korktum. Eteklerle dost oldum. Sonra bir baktım bunca zaman durduğum etek, bana hiç ait olmayan bir zirveymiş de ben bir habermişim.
Zamanı geldi çakıldım.
Ama hiç sert olmadı merak etmeyin.
Evindeki yatağa atlar gibi...

Sonra nefes aldım.
Ciğerlerime dolan nefesi hissetmeme gerek kalmadı.
Çünkü nefes aldığım alan ilk defa ucsuz bucaksızdı.
Özgürlük neydi sordum o ilk nefeste.
Bunca zaman yaşadıklarım mı, yaşamaya yeni başladıklarım mı?
Hep özgürlük ulaşılması en zor olan mertebeydi, özgür ruh olmak en önemlisiydi.
Ve bir anda öylesine olağanlaştı ki gözümde.
Bunca zaman zaten özgürdüm.
Asıl kısıtlayan özgür olmak icin yaptıklarımdı.
Anladım, sadece biraz yaş aldım.

Biliyorum "ne diyorsun,noldu' diyorsunuz.
Hep yazdım ilk aklıma düşeni, yazmaya da devam edicem kendimi belki de seni.
Bana benzemeyen, bir dostumu yazdım.
Belki de bunca yil tanımak istedigim benliğimi.
Kim bilir?
Zaman hepimize gerçeği gösterir.