3 Mart 2017 Cuma

...

sol yanım kahvem.
karşımda fizyoloji notları.
masam, sandalyem, duvarlarımın masum mavisi hep aynı,yabancı değilim buraya.
hedeflerim bitmiş kalemlerde beden bulmuş, gülümsüyor bana.

kendimi bildim bileli yegane amacım bu fizyoloji notlarını okumaktı dersem ne dersin?
kendimi bildim bileli kahvenin tadını böyle almak istedim.
kendimi bildim bileli, hep aynı hayali kurdum ben.

deli misin diyorsunuz biliyorum.
ama siz hiç size ait olmayan kitaplardan asla anlamadığınız latince terimleri anlıyor gibi yaptınız mı?
anlaman lazımmış gibi hissettin mi hiç?

ben hissettim.

bana ait notlarım, bana ait kitaplarım olacaktı, biliyordum.
attığım her adımın yegane amacı buydu.
dinlediğim her dersin, çözdüğüm her sorunun.

bunu diledim ben.
bunu istedim.
istenmeyecek olanı arzuladım belki de.
çocukluğumun geçtiği masada, bilmiyorsunuz ama zaferimle oturuyorum ben.
bitmiş kalemlerim bu yüzden gülümsüyor bana.

her yazdığıma geri bildirim olarak, yaşadığın şeylerden etkileniyorsun yanıtını aldım.
evet bu sefer yaşadığım bir şeyi yazıyorum.
hem de kendimi bildim bileli yaşadığım bir şeyi anlatıyorum size.

bunu da yazdıran bir şey oluyor ama illaha.

diyorum ya tanımadığım bir sürü insanla paylaşıyorum yolumu.
yolumu paylaştığım birinin etkisindeyim şuan.
neden en büyük arzun 'doktor' olabilmekti sorusunu hiç cevaplayamadım adam akıllı.
ama sorumun cevabı yanıma oturdu bugün.
--------
elimde fizyoloji notları.
metroya yetişmek ana maksadım.
öylesine seri adımlar atıyorum ki ben bile şaşırıyorum hızıma.
biliyorum eğer aheste davranırsam 10 dk bekleyeceğim bu durakta.
malum son durak.

kırgınlık var üzerimde.
belki bahardan belki de geçmek bilmeyen gribimden.

hızlı hızlı çıkıyorum yürüyen merdivenlerden.
ve yetiştim.
tam kapı kapanırken giriyorum.
ilk boş bulduğum koltuğa oturuyorum, sağıma soluma bakmadan.
sessiz ama bir o kadar da keskin bir nefes alıyor sağımdaki yolcu.
rahatsız etmeden gözümün ucuyla bakıyorum.
gözleri ıslak, burnu kırmızı.

telefon geliyor.

kocasıyla/sevgilisiyle kavga etmiştir barışırlar şimdi diye bir düşünceye teslim oluyorum.

beklemediğim bir konuşma gerçekleşiyor:

''ahmet hiç iyi değilim. o kadar kötü durumdaydı ki.
boğazına bir şey takmışlar oradan besliyorlar.
çok zayıflamış ahmet. geçen geldiğimde bana tepki vermişti.
...
omzunu hareket ettiriyor ama şükürler olsun.
...
kötüye gidiyor demiyor doktorlar, buna şükür dimi?
(göz yaşlarını siliyor.)
...
neden anlatmıyorlar bana?
 bir sürü doktor var, zorla laf aldım odada onlardan.
gözüne ışık tuttular tepki vermediğini söylediler.
neden tepki vermiyor ahmet?
enfeksiyon doktoru, iç hastalıkları bir sürü vardı oda da dedim ya ahmet.
evet; kimse bilgilendirmedi beni. zorla laf alıyorum resmen.
bos mu mos mu bi şeyler olmuş orada kendi aralarında konuşurken duydum.
...
çok zayıflamış ahmet ya.
allah kimseyi düşürmesin çok zor.
allah kimseye bu derdi vermesin.
(sesi titriyor)
...
emreye ne diyeceğim?
o arayınca kötü durumda değil diyorum.
ama iyi de değil.
dersleri etkilenmesin çocuğun.
sen de söyleme.
...
evet, yoldayım.
yeni bindim metroya.
yenişehire gidicem burdan.
...
konuşuruz sonra.''

kulak misafiri olduğum bu konuşmadan sonra, bir daha bakıyorum yanımdaki yabancının suratına.
göz altları ne kadar ağladığını söylerken, saçları aynaya günlerdir bakamadığını anlatıyor.
bi süre beraber gittikten sonra ayrılıyor yollarımız.
----
o soğuk amfilerde anlattığınız şeyler gibi değil hayat.
hastayı içselleştirmeyin diye verdiğiniz öğütler mi yaşam?
karşındakine makine gibi mi davranmak mı hekim olmak?
intravenöz yolla ilaç verip makinenin kendini toparlamasını mı beklemek hekim olmak?
uyutulan bir hastanın, uyutulmayan yakınlarını görmezden gelmek mi hekim olmak?
latince 2-3 şey söyleyip durumu textbook gibi anlatıp çekilmek mi hekim olmak?
o 2-3 şey ne de çok şey ifade eder, bilir misiniz?
zorla ağızdan alınan 2-3 kelime, kaç senaryonun anahtar kelimesidir acaba?

belki de amfide anlatılan şeylerdir insanı iyi hissettiren ama 17. yy'ın makineleşme akımı yakışır mı hiç hekimin anlamına?
makine gibi davrandıkça yıpranmazsın belki.
ama dokunamazsın ki birilerinin hayatına.
o zaman ne önemi kalır hekim olmanın,
hikmet sahibi olmanın?

 *2 habere de göz atmanız dileği ile:                                                                               
                                                  

http://www.kumbarahaber.com/doktor-hastasina-200-lira-mr-parasi-verdi/9231/

http://odatv.com/doktor-orucum-bozulur-diye-hastasina-bakmadi-0107151200.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder