25 Ağustos 2018 Cumartesi

0818

az gittim uz gittim.
dere tepe düz gittim.
bazen bir feribotta, bazen alacakaranlığı farlarıyla aydınlatan şehirler arası otobüste kendimi zaman içine hapsolmuş buldum.

gözlerim doldu,
burnum aktığında anladım ki her şey gerçekti.
her şey olağan ilerliyordu, zihnim hariç.
ne işim vardı benim oralarda.
muavini gören gözlerimin aksine zihnim hangi cehennemdeydi?

bedenim şu ana zihnim bi yerlere sıkışıvermişti.

-kahve, çay?
-sade kahve.

idmanlı olan zihnim ilk soruya çok ustaca cevap vermişti.
bunca yıl rol yapmaya alışmış biri için basit bir figüran rolüne eş değerdi, nerede olduğunu anlamadan sorulan soruya cevap vermek.
ne de olsa o kahve dökülmesin diye içilecek, ağızda bıraktığı buruk tat zaman kavramına meydan okuyacaktı.
bedenim bağıracaktı doğru zamana gel diye.
zihnim duymayacaktı, duysa da umursamayacaktı.
cam kenarında dışarıyı izleyecekti gözlerim.
sözde dışarıya bakan gözlerim allah bilir neyi görecekti karanlığın içinde.
yanımdaki yolcu anlamasın diye sırtım kollayacaktı beni.
belki uyuyor sanacaktı yanımdaki.
öyle sanması en güzeliydi.
ne gerek vardı meraklı bir zihni doyurmaya.
benimkinin derdi kendine yeterdi.

ışıklar kapandı.
bardaklar toplandı.
şükürler olsun.
rol yapmama gerek kalmadı.

gözlerim usulca kapandı.
her gece olduğu gibi zihnim kazandı.
bedenim yorgun düştü ikilemden.
kontrol etmeyi bırakınca gülümsedi dudaklarım,
ısındı vücudum.
bedenim dünyaya veresiyeydi.
zihnim şimdilik özgürdü.
illaki sabah gelecek
kahve sırasını çaya devredecekti.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder