15 Ağustos 2019 Perşembe

Pranga

kaç tane sen var? 
kaç tanesi iç sesin, kaç tanesi gösterdiğin?
içindekileri gösterebilen, her birine günlük hayatında da yer verebilen insanlara tıp literatürü bir isim armağan etmiş : 
çoklu kişilik bozukluğu. 

Amma velakin bu sefer büyükten açıyorum bahislerimi. 
Sen de biliyorsun hatta yaşıyorsun bu sefer diyeceklerimi.
Ailenin yanında, arkadaşlarının yanında, sevdiğinin yanında, yapayalnız kaldığında farklısın, bambaşkasın.
İnkar etme bununla yaşıyorsun
lakin içinde tutuyorsun.
Evet haklısın, insan olmanın sayılı güzelliğinden bu dediklerim:
Bukalemuna özenirken rengin yerine ruhunu degistirebilmek.
Yoksa aynı kalsan gardın düşer için dışına çıkar mazallah.

Hastalık olarak tanımlanan bu mevzuya olumlu ve minimalize tarafindan bakınca başka bir literatür de "rol" demiş . 
Insanın literatürü de böyle oluyor işte.
İşine geldiği gibi. 
Bukalemun misali. 

O halde,
bir dilemma çıkıyor karşımıza: normların aşırı hali hastalık mı, özgürlük mü? 
Senden beter birinin "hayattaki rolü" gereği sana deli demesi kulağa komedi dizisi gibi geliyor. 
bu sözde mizahi içerik günde kaç defa yaşanıyordur, kim bilir.
Akabinde bir soru daha düşüyor aklıma, 
tam anlamıyla ruh sağlığı yerinde bir insan var mi su koskoca dünyada?
Yoksa teşhisini almayı bekleyen deliler miyiz biz de? 
Ya da özgürlüğü tatmayı usuldan usula bekleyen sessiz ruhlar miyiz acaba?

Kim bilir derdim 
ama bir yerlerde eminim bir literatüre ayıp etmiş olurum. 
Boşverin o bilmediklerimizi de biliyordur.

* özerkleşmiş ruhlardan biri olarak, özgürlüğü tadan ruhlara
sevgilerimle. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder